27• gündoğumundan🌅 | İyi ki doğdum

Bir hafta demlenmiş bir yazı, tekrar okuyunca beğenmedim. Ama olsun. Kolay değil yaşlandım. Bu sene yaş aldım falan değil bence direk yaşlandım. Yazı da yaşlansın.

Bunu yaşayanları eleştirdiğim yaşlı olma korkusu geliyor galiba yavaştan. Bedensel olarak en azından. Ruhum aynı. Zaten ruhun hiç yaşlanmadığına neredeyse eminim. İsteklerimiz, hayallerimiz belki form değiştiriyor ama bizi terk etmiyor. Dilimiz öyle söylese de vazgeçmiyoruz. Son nefese kadar yanımızda, çocuksu huylarımız ya da deli duygularımız. Bedenin onlara ayak uyduramama haline de yaşlanmak demişiz işte. Beden ruhu dizginliyor ruh da üşeniyor o kadar. 

Bu yaşımda da bir konuda fikrim değişmedi. Her yaşta vazgeçilmez olacakların başında sevmek, sevilmek, değer görmek. Kendini daha çok sevmek değil kendini de çok sevmek. Kendini daha büyük görmek değil, kendini de diğeri kadar önemsemek.  

Sevgi ve değer beklentisinin şekli ya da içeriği hatta kaynağı elbet sık değişir ama varlığı asla değişmez. Aksine artık sevilmeye ve önemsenmeye ihtiyacı olmadığına, olmaması gerektiğine ikna olup bir kenara çekilen insan olgunlaşmaktan da uzaklaşıyor. Güç, sağlık ve para sahibi olunca sık sık baş döndüren bir durum bu. Bu özünde ise hayal kırıklığı korkusuyla kendimizi inandırdığımız bir yalan. Sevilmemeyi, karşılık bulamamayı, terk edilmeyi ceza ya da yenilgi sanmamız var belki temelinde.Sevilmemek değil sevememiş olmak oysa eksiklik olan ve aslında başkasının değil insanın kendisine verdiği bir ceza belki. Sevmedikçe güçlü olduğunu zannedip de  an gelip cam gibi parçalanan çok gördük de, sevmeyi bilen, sevgisizliği de uzun süre mesken edinmeyip uzak duran kişi ne olursa olsun tutunup toparlanıyor bir şekilde. Eğer sevginin en güzel kaynağına sağlamca tutunmuş ise. 

Bahsettiğim sevgi çıldırmış gibi tüm dünyanın sevgisine  ve ilgisine göz dikmek değil ama kalbindeki önce yegane sahibinin, sonra birkaç adresin sevgisine sığınmak, insanı güzelleştiren şeylerin başında geliyor. Sevginin ölçüyü kaçırmayan, dengeli hali. Sevilmek hakkından güçlü ve özgür olmak adına vazgeçince insan, küçük isyanında önce kendini yaratanı sevmeyi unutuyor sonra kendi içine kapanmış kızgın bir çocuk çıkarıyor ortaya. Büyüdüğünü sanan ama küskünlüğüyle kendini ele veren, benim gözümden merhamete ihtiyacı olan bir çocuk. Aksi şekilde birçok huysuz insanın sevilince, sevildiğini hatırlayınca güzelleşmesine ve o sevgiyi istemsizce etrafa yansıtmasına şahit de oldum. -Bazen insan insanı sevmeye ve sevilmeye de küstürür o başka konu, o da doğaldır bence, biraz dinlenir içini dinler, sevgisizliği kendi isteğiyle terkedebilir ve reddederse yaratılıştan gelen sevgisine yeni bir mesken bulur, özüne döner yine, küsmemeli sevgiye.- Sevginin kaynağını insandan bilmek, sevgiyi bir zafer ve üstünlük unsuruna çeviren çünkü. Sevginin kaynağını Rabbinden bilen, karşılıklı olduğu şüphesiz olan o sevgiyi tadan insan sevgiyi çevresine de iyi yansıtıyor ve ihtiyaç halinde doğru odakta toparlıyor. Düzgünce biraz sevsek biraz da sevilsek iyileşiyoruz çünkü, inkar etmeyelim. 

Dünyada ve ülkede her şeyin bu aralar nasıl gittiğini samimiyetle ifade edebilecek cümleler biraz edep sınırlarımı zorluyor, böyle değerlendirmeler doğum günü zırvalamalarıma yakışmıyor da sanki. Onu başka yazılara kustum. O başka bir ben. O da ben. Ama dünyanın halini düşününce üzüntü ve kızgınlığın yanında içimi kocaman bir şükür kaplıyor, inkar edemem. Umarım sağlıklı bir iyimserliktir bu. Ama ne olursa olsun şükredeceklerim ağır basan taraf. Bu da ayrı bir şükrü hakediyor belki. Hala yaşıyor olmak, görüyor ve işitiyor olmak, okuyor ve uzakları içimde hissediyor olmak, sevebiliyor ve bunu söyleyebiliyor olmak, kendi ihtiyacımı giderebilmek, istediğimde uyuyabilmek, hayal kurabilmek, hedef koyabilmek, bir şey için motive olabilmek, bir amaç için zorlanabilmek, ‘ bahar ne güzel mevsimdin’ diyebilmek, merak ettiğim bir şeye kendimi kaptırabilmek, birlikte gülebilmek, sevdiklerime sarılabilmek, hatamı telafi edebilmek, birinin derdine dokunabilmek  bazalde kocaman bir şükredecekler listesinin olduğunu gösteriyor zaten. Basit gördüğümüz şeyleri yapabilmemizin temelini sağlayan ve genelde varlığı unutulan koskoca nimetleri hatırlamak yeni gelen her yaşın sorumluluğu olsun. 

Hiç ilgisi olmadığı konularda bile, benimle yaşamak istediğim bir anı paylaşıp mutlu olan, sevgisini sıkılmadan, vazgeçmeden ufak ufak hissettiren, sevgisinin şifrelerini çözmeme izin veren, sevgiyi taksitlere bölmeyen, keyfine emanet etmeyen, ama sürpriz olsun! demekten vazgeçmeyen, en sıkıcı hallerimi bildiğini bilmeme rağmen “iyi ki doğdun” dediğinde inanmama engel olmayacak kadar güven hissettirmiş hatta belki sevgisini hissettirmek için bazen kendi mizacını zora sokan, sevgisini bakışından anladığım, derdime üzülmüş, sevincimle gülmüş kendi sevgi dilinin sınırlarını benim için zorlamış olanların, hayatın bunca engeline rağmen o hissi bana ulaştırmış olanların sevgisine galiba bugün ve dahi seksen yaşımda olsam, talibim. Sevmek de sevilmek de eğitir. Olmasa da oluyordur bazen imkan yoksa,  ama olunca her şey çok daha güzel. Sevgisizliğin ele aldığı her yerde yıkım önce minicik çocuklardan başlıyor, gözardı edemeyiz bu meseleyi.

İyi ki sevgiye eğilimli yaratmışsın Allahım, sen de sevmenin hakkını verenleri çok sev. Çünkü ikna oldum ki -bence birkaç kişiyi zor da olsa ikna ettim ki- tepeden bakınca leş gibi duran  şişko •dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğuna•. 
İyi ki sevmeyi ve sevilmeyi öğrenmeden ölmedim. 
Allahım seni ve senin sevdiklerini sevmekten vazgeçmeyenlerden olayım diye bir duam var, gerçek olsun.
İyi ki doğdum , iyi ki geldim bugüne... okuyan her kim ise sen de iyi ki doğdun! İyi ki varsın! Seni var eden, tüm yok oluşların kolaylığı karşısında ısrarla varlığını isteyen, seni sever ve senden hiç vazgeçmez, çağırır. O •”terk etmedi ve darılmadı da”• Sevgini en başta sahibine emanet et. 

Yaşıyorsan bir anlamın vardır. Okuduysan bunu, bir yansıması.Yaşıyorsan her şeye değil ama hep bir şeylere çare vardır. 

Bunu okuyabilecek imkanda olmanın aslında hali hazırda bazı imkanlara sahip olduğunun göstergesi olduğunu hatırla diye yazılmıştır belki bunlar. Yoksa benimki hep boş laf... 

Senede en az bir kez dinle, sesi bastırma, ayıp değil, Her şey ... gibi gidiyor gibi hissetsen bile , kısma bu sesi... Gün boyu dinle, “iyi ki hala varım” diye, sene içinde bol bol , düşün, yaşa, farket ... 
“İyi ki varım” demeden “neden varım?” diyemiyor çünkü insan.  İkisini birden yapabilen de az. Bana kızmasınlar ama önce Rabbini sonra kendini sevemeyen insanın başkasına da verecek pek bir şeyi kalmıyor, sonsuz bilgi sahibi de olsa. Bencillik döngüsünden çıkamıyor. İnsan gibi hatalı bir varlığı kabullenmek ve sevmek bence, onun kusursuz yaratanını ve kişinin hatalı “kendisini”sevmesiyle anlamlanıyor biraz da. 

Herkes, kendine hiç de şifa olamadığı anlarda bile, illa ki bir şeye şifa olmaya eğilimli, doğduğu andan itibaren,  belki ? Sen “çirkinlikleri güzelliklerle örtme” kabiliyeti ile yaratıldın. Unutma. Kaybetme. 

Acı tatlı döngülerimiz birbiriyle çarpışırken illa güzel etkileşimler de oluyor aramızda... İçindeki şifa kaynağını  bile bile öldürmediyse! - ki öldüren öyle çok ki!- bugün yaşayan ya da artık yaşamayan herkes iyi ki doğmuştur...İyi ki var olmuştur, iyi ki hayatlara dokunmuştur. ‘Keşke olmasaydı’lar onlardan daima uzak olsun... Umarım son nefesimizde bile, iyi ki doğmuş olanlardan olalım...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Minerva’nın Baykuşu

Kısa masal: “Yorgunluktan ölüyorum” dedi arı. “Ben de ölmekten yoruluyorum” dedi kelebek.