25.gün batımından 26. gün doğumuna öğüt
*
Alışkanlıkların ve sürekliliklerin şekillendirdiği ömrümüzün elimizden kayıp gitmemesi adına ufak değerlendirmeler ve üzerine basacağımız ilkeler lazım. Onlar sağlam olsun, hayat yine aksın gitsin onlar üzerinden. Akıntının içindeyken göremediklerimizi görmek için minik zamanlar yaratalım.
*
Geçen yaşımın hesabı bende gizli olsun. Geçen her yaşın güzelliği ve yenilgileri beni biraz daha ben yaptı ondan kucaklaşıyorum gelenle ve gidenle. Aldığım yaşın da yine kendince hedefleri olsun, güzellikleri hatırlayıp güç bulsun kendinde, yenilgileri de kendimi değiştirmem gereken yönlerime ışık tutsun. 25, çoktu mutlulukların, telaşların, değişimlerin, yolumu şekillendirdim seninle büyük ölçüde. 24 yılın kısa bir molasıydın, dinlendirdin de. 26, sen biraz daha sınırını zorla, iyi şeylerle daha çok yorul. Topladın gücünü.
*
*
Genelde kendi öğüdümü kendi veren biri olarak, sanki yalınayak düşüncelerim çok daha aklı selim biri tarafından ve hatasız bir dille sağlamca yere bastırılmış gibi hissettiren bir kitabı okuyorum. Su gibi okunan hani okurken “e ben bunu zaten biliyorum da...” “sanki ben yazmışım gibi...” diye hissettiren, basitçe akıp giden, kafanızı yormayacak, anlaşılır tam bir yoğun zaman kitabı. “Bu cümleyi ben yazmış olmalıydım” diyorum okurken hatta kıskanıyorum bazen. Sanki düşüncelerimi toparlamasını istemişim de o da halletmiş gibi bir yazar zaten Kemal Sayar. Sanırım ütopyalarımın birinde yer alan yazar ve psikiyatrist o. Şubatta yayımlanan kitabın adı “YAVAŞLA! Bu hayattan bir defada geçeceksin.”
*
Eylemsizlik hareketimi şekillendirirken ve yazıya dökerken bu kitaptan haberim yoktu. İyi ki de olmamış düşüncelerin ve hislerin sözle ya da yazıyla habersizce çarpışmasını ve benzerlikleri ortayı çıkarmasını seviyorum. Öğütlerimi de onun cümlelerinden seçeceğim bu kez. Bu yazı benden çok onun yazısı. Birincisi “sohbet” hakkında. Tariflediği hissi tattım ben onu okurken. Samimi bir sohbet... Samimiyeti üstünlük ve rekabet içermeyen.
*
İnsanı şöyle tanımlıyor Sayar; “Anlattığı hikâyelerin yankılarını duymak isteyen, varoluşunu başkasının yüzünde seyretmek isteyen bir canlı. ” Hikayemin yalnızca yaşanmasıyla yetinemeyeceğimi, anlaşılmanın sandığım gibi lüks değil gereklilik olduğunu yüzüme vuruyor bu söz. Kendi kendime yazdığımı sandığım şu yazıda bile bir yankı bekliyorum belki içten içe. Okuyan birinin anlamasını umuyorum, bundan haberim olmasa dahi. Kendim dahil hiçbir beceriksizce yazdığı için kızmamayı umuyorum bundan sonra (:
“Bir başkasında yankılanmak isteyen, içinin ışıklarını bir başkasının içine düşürmek isteyen bir varlık. Sohbetimizin şekli ve enerjisi, onun içinde taşıdığı kuvvet, hikâyemi kiminle paylaştığıma ve içinde bulunduğum zamana göre değişir. Samimi insanların konuşması, planlanmış olmaması ve ucunun nereye varacağının bilinmemesiyle, üretken bir süreçtir.”
“Herkesin sözünün önemli sayıldığı, söz söyleme kudretinin kimseden esirgenmediği, herkesin gönlündekini dillendirebildiği bir ortam, sohbeti mümkün kılar. Yeni tanışmalar ve yeni bakma biçimleri, geçmiş yargıları silkeleyerek bize daha olgunlaşmış bir dünyanın kapılarını aralar.”
“Sohbet bize bir anlam atmosferi sunar. Orada soluk alıp veririz. Sohbeti diri tutan paylaşılan anlamdır. Sohbet bir başkasının yüzünde kendi maceramı okuyabilmemdir ve bana bu dünyada yalnız olmadığımı öğretir. Benliklerimiz sohbet olmaksızın bitmemiş ve tamamlanmamıştır. Sohbet ederek sadece karşımızdakini değil kendimizi de anlarız. Sohbet bize kendimiz olma imkânı verir. Uzun yıllar evvel Bakhtin diye bir adam, “Tek bir ses hiçbir şeyi çözmez, hiçbir sonuca ulaşmaz” demişti, “hayat ve varlık için asgari olan, iki sestir.”
O zaman ilk kuralım bu olsun.
1*Karşılıklı samimiyetle ilerleyen ve üretken bir süreç yaratan, birlikte tevazuyla düşünebildiğin sohbetleri yoldaş edin, kaybetme. Konuşmaya, anlaşılmaya, beyin fırtınalarına bazen farklı bir yerden bakmaya ihtiyacın olduğunu unutma. Arada kendini yokla bu kıymetli zamanlarda. İçini ısıt, aklını sorgula. Yüzeysel, özensiz ya da üstünlük sağlamayı hedefleyen konuşmaları asla bu kıymetle aynı kefeye koyma. Akla da kalbe de etki bırakmayan hatta zarar veren konuşmaları çok uzatma.*
Gelelim ikinci öğüde. Manevi bir atmosfer yakalamaya daha da doğrusu onun parçası olmaya çalıştığımız günlerdeyken öğrenelim, şöyle diyormuş Kravinsky; “İnsan iyi bir şey yapmak istediğinde bunu hemen yapmalı, çünkü bencillik duygusu hemen geri gelebilir.”
2* O an yapmadığında hiç yapmadığın şeyler vardır ya hani, birinin kalbine iyi gelecekse erteleme. ( Bazen bu ta kendindir.) Bencilliği yen. Zevkine ve keyfine karşı da bencilliğini yen, insanlara karşı da. Bencilliğinden önce davranmayı ilke edin.
“Saygı yokluğu, açıkça yapılan bir hakarete nazaran daha az saldırgan olsa da, aynı derecede yaralayıcı bir hal alabilir. Örneğin, karşıdaki insana hakaret edilmiyordur ama onun bir insan olarak varlığı da tanınmıyordur: Bu kişi, varlığı önem arz eden tam bir insan olarak görülmüyordur.”
“Bir ‘ihtimam ahlâkı’na ihtiyacımız var. Yaralamayan bir hayırseverliğe, acımaktan doğmayan bir adalete. Tahakküm etmeyen bir merhamete susamış durumdayız. Bunun için saygının günübirlik ilişkilerde canlandırılması, her yurttaşın saygıya layık olduğunu hissetmesi ve bu duyguyu içselleştirmesi gerekiyor”
3* Tüm yaratılana, sadece varlıkları adına, yanına hiçbir sıfat koymaksızın saygı duy. Saygı beklemekten de asla vazgeçme. Kendine saygını yitirmene sebep olacak davranış ve durumdan elinden geldiğince koru kendini . Saygısız bir üslupla iyi ve kalıcı sonuçlar ortaya koyamayacağını asla unutma. Saygıyı yok eden hislerin başında da kibrin geldiğini unutma. Kalbinin sevme gücünün çoktan tükendiği bir noktada, hayata ve kendine olan saygına tutun. Saygının sınırlarının sevgininkinden daha geniş olacağını unutma.
“Hepimizin, bizi zaman duygusundan kurtaran, adeta zamanın dışına çıkaran, yaptığımız işe gömüldüğümüz, ‘akış’ anlarına ihtiyacımız var. O halde işin dışında da, uğruna uçurtmalar uçurduğunuz ideal, uğraşı ve hedefleriniz olsun.”
4* Zamanın tatlandırıcısı olan, yoğun ve yorucu geçen süreçlerin sürekliliğinin sağlanmasında rol sahibi ruh ve beden aktivitelerine devam et.Eylemsizlik prensibinden vazgeçme. Sonsuz bir güçle sonsuza dek koşamayacağının farkına var. Hayatın 100 m değil bir maraton koşusu olduğunu bil. Enerjini, sabrını, gücünü özenle kullanman gerektiğini hatırla. Zamanının akışına uyum sağlarken bazen ona tekrar istekle dönebilmen için hafifçe uzaklaş ya da yavaşla. Kısa sürsün, dinlendirsin. Telaşsız olsun.
“Istırabını bir anlam üzere yaşayanların hayatında trajedilerden zaferler tomurcuklanır. “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.” Suçluluk duygusu pişmanlığa ve ötekine hizmet bilincine; ölümün kaçınılmazlığını kabullenmek, hayatı daha anlamlı kılma gayretine dönüşebilir.”
“Istırap insan içindir. Onun tecrübesiyle büyür ve adam oluruz. Suçluluk hissi, ar damarı çatlamamış insanlar için bir nimettir. Böylece hatalarımızdan geri döner ve onu yaratıcı/yapıcı bir oluş hamlesine çevirebiliriz. Ve nihayet ölüm, bize nasıl yaşamamız gerektiğini bıkmadan her gün hatırlatır. Istırap insanı için zafer, seferin ta kendisidir. Hayat yolda olmak demektir, o kadar ki, geçmiş bile yerinde durmaz, bugüne ve bugünden hareketlenir.”
5* Mutlulukları, zaferleri, hayatı, yaşamaya, bereketi ve hareketi karşıladığın gibi doğal ve içten karşıla kaybı, ölümü, yenilgiyi, vazgeçmeyi, düşmeyi, suçlu hissetmeyi , acıyı, kederi, durgunluğu ... Süreçlerden oluşan zincirinin halkası olarak gör her birini. Hiçbirine takılıp kalma. Hiçbirinden sonsuza dek kaçma. Her birinin mutlak gerçekliğin birer parçası olduğunu unutma. Yol boyunca kendini gerçekleştirmende hepsinin bir anahtar olduğunu hatırla.
Sen, tüm hissettiklerinle ve yaşadıklarınla sen oldun, yalnızca mutluluklarınla ve zaferlerinle değil. Modern yalanlara uyup kolaya kaçma. Hislerinden ve insanlığından uzaklaşma. Yaşaman gerekenleri zamanında yaşa, erteleme, sonra yeniden devam et. İnişlerin ve çıkışların örüntüsü olan hayatının tüm yönlerine sarıl, bırakma. Ölümü düşünmekten korkma, sık sık hatırla, anlamını onun üzerine kur ki pervasızlık ele geçirmesin ruhunu. Ölümü kabul etmiş olgunluğunla hayatın anlamına erişeceğini unutma. Sev yaşamayı ve aldığın her yaşı ama hiç bitmeyecek gibi de göklere çıkarma. Tevazuyla kabul et evrende bulunduğun konumu.
Hoşgeldin 26. Umutla başlaman, huzurla sonlanman dileğiyle.
Yorumlar
Yorum Gönder