MEVSİMLER DEĞİŞİR

Buraya arada bir yıllık dert yanmaya ya kendimi motive etmeye gelir oldum.

Çoğunlukla vakit bulamıyorum bile. Aslında yazılacaklar bitmez. 

Yorulabilecek kadar koşturabilmeye şükürler olsun.

8 ay önce buraya ufak bir not bırakmaya niyetlenmişim ama beklenmedik durumlar, koşuşturmacalar derken yine fikirlerim taslaklarda yarım kalmış.

Boş vaktim olmuş, sağlığım ve keyfim yetmemiş yazmaya.

Sesimin çıkamadığı zamanlarda yazasım da gelmemiş.

Keyfim yerine gelmiş bu kez de vakit bulamamışım.

Bazen yaşamayı bazen de yaşadıklarımı düşünmeyi ve kendimi eleştirmeyi seviyorum.

Şimdi uzun süre sonra, iki kelime yazacak kadar iyi bir ruh hali ve özgür bir zaman dilimi yakaladım yine. 

Ne değişmiş en çok ? 

Yaşamak ve yaşatmak eskisine göre daha değerli benim için.

Yaşamak ve yaşatmak eskisine göre daha zor buralarda.

Yaşamak ve yaşatmaya engel olunuyor buralarda.

Bir şeyler karalarken mesleğimle ilgili içinde bulunduğum ruh halini yansıtmamak mümkün değil bugünlerde ama bu yazıyı tekrar okuduğumda beni az da olsa motive etmesini, en azından daha olumsuza çekmemesini istiyorum. Hiç olmazsa kabullenişimi kolaylaştırmasını. Çünkü ruhun hayata tutunabilmesi için gerçekçi bir bakış açısı, olgun bir yorumlama yeteneği ve mücadele edebilmek için umuda ihtiyacı var. Bunu kendimize öğretmek daha doğrusu sunmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum bugünlerde. 

Uğruna çok uğraştığım mesleğim, bu ülkede çetin bir kışı yaşıyor. Hayatımızda çok iyi giden bir sürü şey -pek çok meslektaşım gibi- bu karanlığın ve endişenin gölgesinde kalıyor.  Bazen sevincimizin, keyfimizin eksik kaldığını hissediyoruz. Oysa ben bir insanım ve hatırlıyorum. Daha birkaç ay önce başka bir derdin kışında zorlanıyordum ve onun baharını yaşıyorum şimdi. Rüzgar sert eserken aynı günlerde sıcacık mutluluklar da yaşanıyordu ruhumda. Hepsinin aynı anda yaşanabilirliği sayesinde hayattayız, ayaktayız. Şartlar ne olursa olsun etrafımızdaki baharı hissetmeyi, farketmeyi öğrenmek zorundayız, gerçekleri reddetmeden, mücadeleden vazgeçmeden, farkındalığımızı azaltmadan. Bu zorlukla mücadele ederken tamamen depresif bir ruh haline bürünmek yerine sahip olduklarımız ve küçük mutluluklarımıza daha sıkı tutunmalıyız. Zorlanırken şükrü ertelemek büyük kayba dönüşüyor uzun vadede.  

Çünkü her şeyin mevsimi var.

İnsanların, olayların, hislerin, düşüncelerin, doğrunun, yanlışın, rahatlığın, zorluğun ve ömrün.

Ben, her şeyin en çok baharını severim ama hep baharı yaşamanın farkındalığı azaltabileceğini düşünürüm.

Geri dönüp düşünmeye değer verenler kışın, yazın, sonbaharın anlamını bilir.

Yazı özleyerek kışı yaşamak da güzeldir.

Bir sonbahar günü ilkbaharı düşlemek de.

Sürekli kışa hazırlanan karınca olmak zor ve ağır ama “ben her mevsim yazım!” diyen ağustos böceği de olamam hep. Biraz karınca, biraz böcek olacağız döngüyü kırmadan.

Bir olayda sonbaharı yaşarken bir başka şeyin ilkbaharını karşılıyor/ kaçırıyor! olabiliriz. Belki de insanın alışmakta zorlandığı bu uyumsuzluğu ve akışkanlığıdır hayatın.

Eskiye göre daha güçlü olmadığı halde zoru, yolunda gitmeyeni, yanlışı kabullenmesi kolaylaşıyor insanın buna uyum sağlamayı öğrendiğinde.

Sevdiklerinle baharı yaşarken, iş yerinde çetin bir kış seni bekliyor olabilir. 

Ruhun tam yazı hissederken etrafını birden kış bürüyebilir.

Ruhunun mevsimi her zaman çevrene uymayabilir.

Her şeyin güneş gibi parlak olduğu bir yerde, ruhun kışın o soğuk ama samimi huzurunu da özleyebilir.

Bazen her şeyin kışını, ayazını aynı anda hissedersin, ruhun bir daha ısınmayacak sanarsın ama soğuk belki de seni sarsıp kendine getirir. Böyle kışlara her zaman müteşekkiriz. 

Hayatın değişkenliğini en çok o muhteşem! ve o rezalet! anlarda hatırla. İkisi de geçici ama gerçek.

Geçici olan her zaman sahte değildir.

Gerçekler de değişir. Gerçeği yorumlayışın da değişir. Bazen gerçek değişmez, senin kabullenişin güzelleşir, sen gerçekler değişti sanarsın.

Gerçek bazen senden, bazen benden, bazen havadan, bazen sudan ufak tefek değişime uğrar.

Ortak bir gerçeği kabulleniyor gibi dursak da kendi "an'a özel" gerçekliğimizi yaşıyoruz çünkü.

Hayatı net ve değişmez kurallar üzerine oturtmakla aslında en büyük hatamızı imzalıyoruz.

Her şeyi birbirine uydurmaya, “tüm işleri yoluna koymaya” çalışıyoruz. “Aynı anda aynı yola girmeyecek, aptal! dememiz gerek belki de kendimize arada. İşleri yoluna koyduğumuz falan da yok da. Biz kendi mevsimimizi o işlere uydurmaya çalışıyoruz. Arada bir seçimler yapıp o doğrultuda yol alıyoruz. Bazen mevsimleri reddedip kafamızdaki havanın gerektirdiği role bürünüyoruz ki yazın mont giymek gibi saçma ve en zavallı olanı bence.

Seçilen yön kısmen belli, yol sürprizli. Bu, bize bazen kafayı yedirten ve aslında temelli kafayı yememize engel olan. Belirsizlik bazen endişeyi tetiklese de bilinmezlik, umudu cılız da olsa diri tutar ne de olsa. Hayat bence genellikle "rota yeniden belirleniyor" demeyi gerektiriyor.

“Sana söz yine baharlar gelecek” demek aslında “sana söz yine kışlar da gelecek” demek.

Hayatın ağızda bıraktığı “anlamsızlık” tadını yok etmeye bu mevsimleri kabullenerek başlayabiliriz. (Bir de her şey mükemmel gidiyor gibi ya da hiçbir şey bir daha iyi gitmeyecek gibi düşünen insanlardan uzak durarak. Çünkü ahmakça bir akım başladı bu konularda. Etrafta hiç derdi yokmuş gibi imaj çizen ahmaklar ve ölümcül pesimistler görmekten hepimiz yorulduk.)

Unutma, bir konuda endişeliyiz, bir diğerinde karamsarız ama aynı anda bazısı için umutluyuz, diğeri için çok hevesliyiz, bir diğeri için çoktan bitiğiz.  

Kişiliğine bir duyguyu sabitleyip her yere taşıma. Zamanında gülmeyi ve yeri geldiğinde ağlamayı yadırgama. Mevsimleri kaçırıyorsan, iklimin gerektirdiğini yaşamayı inkar ediyorsan, "Geçen günlere yazık, yazık etmişsin gönül sen.." 

Hepsini zamanı geldiğinde tatmaya ve anlamaya çalış. Duygularının birbirini dengelemesine, tatların, renklerin birbirine karışıp içinde özgürleşmesine izin ver.

Yorulduğunda mücadelenden bazen vazgeçer gibi ol, dinlen sonra düşün, doğru geliyorsa  ısrarcı ol. Yanlış yoldan o kadar da yürüdük diye dönmemezlik de etme.

Dinamik ol. Fevri olma. Sakin ol. Cesur ol. Sabırlı ol. 

Kıymet bil, kıymetini bil.

İyi bildiğini iyi şekilde yapmakta ısrarcı ol.

İstikarlı hayal belki de hakikat olur Gaye ablamızın dediği gibi.

***

p.s. Kendime ayar çekmek için yazdığım, çoğunlukla monolog tadı veren, neden bahsettiğim tam da belli olmayan kusurlu ve niteliksiz yazılarımı okuyan hatta ben yazmıyorken bile açıp bakan birileri var, görüyorum, teşekkürler, iyi geliyorsa ne ala. 

İyi gelen yerde kalın bence...

"Cringe" geliyorsa kendinize bu eziyeti yapmayın, hayat yeterince zor. :D


Bu yazının playlist önerisi; Rakınrol musiki cemiyeti olsun :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Minerva’nın Baykuşu

Kısa masal: “Yorgunluktan ölüyorum” dedi arı. “Ben de ölmekten yoruluyorum” dedi kelebek.

27• gündoğumundan🌅 | İyi ki doğdum