Bir video, yazı paylaşmaya korkar olduk uzundur, kişinin bilmediğimiz ve beklenmedik bir eylemi çıkacak diye ki çıkar. Onu destekliyor ona bayılıyor, tapıyor görünürüz mazallah. Yanımızdakini de eleştirmeyelim fazla açıkta kalırız, yalnız kalırız.
•
Kimsenin tüm sözlerine ve eylemlerine referans olmadığımı belirterek ( bir insanın baştan aşağı yanlışlarla dolu olduğunu da reddederek) başlıyorum her tavsiyeme.
•
Hiçbir düşüncenin mutlak doğruluğuna garanti verilebileceğini de düşünmüyorum.
Bilmek ve inanmak farklıdır, en azından bunu iyi biliyorum . Bir arada olduğunda hayata bağlayan tamamlayıcı iki unsur ama ayrı ayrı ve yalın olarak çarpıştırıldığında savaşlar çıkartacak iki kutup.
Ama bu durumun bizi pasifize eden yönünü de dengelemeyi doğru buluyorum.
Zaten kendime bile her zaman referans değilim zira utandıklarımız, pişman olduklarımız , hayal kırıklıklarımız, fikir değişikliklerimiz hepimizin var ve olacak.
“Her sözümün arkasındayım, bizde yanlış olmaz” lafları da bana hep kofti gelir bu nedenle.
Benim tüm düşüncelerimi kabul etmen ya da beğenmen gibi bir derdim yok. Ama üzerinde düşündüklerime lütfen değer ve saygı duy isterim insan kardeş.
•
Sürekli değişen onlarca dinamiğin ortasında sürekli değişen duygulara sahip aciz varlığımın sahip olduğu her şey bir gün değişmeye, evrilmeye mahkum çünkü.
Bu gidişatın istikametini sağlamak için çabam var ama sonunu asla önceden bilemem.
•
Söylediklerim düşüncelerimi belli esaslar üzerine kurmamı engellemez ama onu daha esnek ve bükülebilir, değerlendirilebilir kılar.
“Kıvırtmak” değil hayır (: Hayatı gerçekçi bir bakış açısıyla, kendimi de değişkenliğimle kabul etmek.
Tüm zamanların en doğrusu, en geçerlisi olmaya çalışmak gibi ütopik ve egoist değil ama bulunduğu anın, bulunduğu halinin en doğrusunu düşünmek br yaşamak amacım.
İlahi değil de daha kula yakışan hedefler yani.
•
Hepimizin anlayamadığı, anlayış derinliğinin o an yetmediği şeyler vardır, hatası, eksiği, zaafları vardır. Anlayış ya da “irfan” diyebileceğimiz kavram da en azından benim için genişletilmesi gereken, genişlemekte olan ya da zaafiyetlerimin gölgesinde kalıp bazen daralmaya mahkum bir yönü de olan bir varlık zaten. Dolayısıyla her şeyi en iyi anlayan olduğumu iddia etmiyorum, kimsenin o sırada bir şeyi en iyi anlayan kişi olduğuna inanmıyorum. Ama hepimizin zaman zaman hakikate yaklaşacak bir anlayışa sahip olabileceğimizi düşünüyorum. Bu anlayışı genişletecek bilgi ve tecrübe birikimine sahip olabileceğimize ve çabamızla bunu ilerleteceğimize inanıyorum.
•
Bir konu hakkında tefekkür eden, okuyan, dert eden ile umrunda olmayanı aynı görmüyorum emeğe hakkını vermek gerektiğini düşünüyorum ama karşılıklı olarak birbirimizin ufkunu ilerletebileceğimiz imkanına da her zaman inanıyorum.
Bazı anlayışlarda kendi anlayışıma kapılar buluyorum. O kapının beni doğruya bazen kendimden daha çok yaklaştırabileceğini temenni ediyorum. Saygı duyuyorum, emeğe değer veriyorum.
Bazen birinin sahip olduğu anlayış insana kendi zihninden daha yakın gelir çünkü zihnimde tıkalı kalmış bir yeri o gelip açmış gibi hissederim. Bunu kendi acizliğim ya da karşımdakinin üstünlüğü olarak görmüyorum aksine muhabbetin hediyesi olarak görüyorum.
Çünkü mühim olan üstünlüğün takva ile olacağına” onun da benim ölçemediğim bir kavram olduğuna inanıyorum.
Tabi bariz şekilde bilgi dağarcığını genişletmiş, düşünce ufkunu aşmış bir insan karşımda dururken de bu kıymeti inkar etmiyorum. Ama beğendiğim ile arama hayran, mürit, fan, taraftar, kul, köle gibi engeller sokmuyorum. Takdir ediyorum, teşekkür ediyorum, anlamaya çalışıyorum, gerekli noktaları örnek alıyorum, onu benliğime bulamaya çalışmıyorum, bu kadar. Hakikatin tılsımını bozmaktan korkuyorum bazı düşünceler söz konusu olduğunda.
Sevmek bile her zaman takdir etmenin beraberinde değilken “adanmışlık, tapınmak” bu iletişimin hiçbir yerinde değil. İletişimin sağlıklı sınırlarda elverdiği de bu kadardır bence diye düşünüyorum.
•
Bir insanı tüm yönleriyle birlikte idol edinmeyi zaten her zaman yanlış buluyorum ve bunu dile getiriyorum.
Başarılı bir futbolcuyu özel hayatından, iyi bir hekimi anneliğinden, güçlü bir yöneticiyi nasıl bir eş olduğundan örnek alırsak dengeler alt üst olur. Bu şekilde beğendiğim düşüncenin ya da davranışın güzelliğini kişinin zaafiyetleri ile de örtmemiş oluyorum.
Mesela sevdiğim bir müzik grubunun bile şahsına özel hayatını bilmek istemiyorum sevdiğim o sesin tılsımı fani bir nefsin zaaflarıyla kirlenmesin diye.
Müziğine bayıldığım kişiyi yerden yere vurabilirim bir başka konuda çünkü. Bunları birbirine zincir gibi bağlı oluşunu, hepsini kabul etme, beğenme, sevme sorumluluğunu almıyorum. Kimseyi tek kalemde silmiyorum ya da bir tane başarısı için ilahlaştırmıyorum. Yani bunları yapmamaya çalışıyorum. Lezzetin ve keyfin bile dengeyle ilgili olduğunu düşünüyorum.
•
Özetle ; her fikir ve onu taşıyan kişi, imkanımın ve irfanımın yeterliliği ölçüsünde ağırladığım; gitmesine izin verdiğim ya da kalmasına çabaladığım, günün birinde anlayışım genişlediğinde vazgeçebileceğim ya da hep yanımda taşıyabileceğim misafirler.
Bu düşüncelerim arasında tabi ki de bağlandığım, inancımla desteklediğim, kendimce mana yüklediklerim, sevgi beslediklerim var, kaybetmek istemeyip ömürlük olmasını istediklerim. Hiçbir zaman yanıldığımı görmek istemeyecek olduklarım yani ... Olası bir hayal kırıklığında hayat anlayışımın derinini etkileyeceğini bildiğim ve bu yönüyle beni bazen çok güçlü bazen ise güçsüz kılan. Yani beni “insan, zihin, ruh” yapan.
Şimdi hiç unutmayayım ve hep zihnimde olsun istediğim bir “inancımı” buraya bırakacağım. “Bildiklerim, düşündüklerimin üzerine inancım” eklendiğinde o benim için bambaşka hale geliyor artık. Asla tartışmak istemeyeceğim sadece “ben böyle düşünüyorum işte” diyip gideceğim kıymetler.
İnsanın(en çok kendimim) hatalarına şahit oldukça dayanabileceğim sözün insanın üzerinde bir varlığın kaleminden olmasına gerektiğine her gün daha çok inanıyorum.
Kimseye bir zararı olmayan oysa beni hayata karşı toparlayıp ayakta tutan bu inancımın sorgulanmasından da hoşlanmıyorum. İnanmayanla da derdim yok, eğer inanmıyorsan seni ikna etmek zorunda hissetmiyorum. Kimseyi bu inanca ikna etmeye de gelmedim. “Seni ikna edebilecek bir yaşayışta olmayı ise çok isterdim”diyorum içimden mesela.-Sevdiklerimiz ya da ortak sorumluluklarımız olan kişilerle düşünce alışverişinde zaman zaman profesyonellik doğal olarak kaybedilebiliyor o başka bir konu.- Ben hiçbir bağımızın olmadığı insanlara karşı bakışımız ve saygımızın derdindeyim daha çok.
•
Düşünmenin inançla desteklenmesi zihni her zaman aşmıştır ve zihin tek başına yetersizdir diye düşünüyorum. Bunu beynimin ve dilimin sınırları ile anlatmayı da şimdilik -belki de ebediyen- imkansız görüyorum. Beynimin bariz bir şekilde reddetmediği tüm inançlarıma da ömür boyu bağlı kalacağımı tahmin ediyorum ama bir yandan.
•
En çok inandığım ama kimseyi sözlerimle ikna edemeyeceğim kadar soyut olduğunun bilincinde olduğum, kavgasını ve savaşını vermek değil sadece layıkıyla yaşamak derdinde olduğum, henüz tam yaşayamadığım ve yaşanmasına kendimce inandığım, doğruluğuna kendi içimde şahit olduğum “dini” inançlarımdan ve hayat esaslarımdan en basitlerinden birini, dönüp baktığımda daha çok anlamak ve taze tutmak için bırakıyorum.
İnancı anlamaya çalışırken onu dinle sınırlandırma sen de olur mu?
•
Yukarıdaki yazdıklarımın aşağıdaki içerikle hiç ilgisi yok, aşağıdaki ise benim her dakikamın konusu.
Ama paylaşma amacım, sınırlarım ve toplumun inanca bakış açısıyla olan derdim ile ilgisi çok.
Bilginin ve inancın carpıstırılıp, dini inancın bilgiçlik taslama unsuru haline getirilmesinden öyle yoruldum ki. Taraftar olunmasından, inanç konusundaki “bunu öğreneyim kavgada lazım olur” anlayısından...
Bir taraf olaya kavga için katılıyorsa diğer tarafın sınırlarını koruması çok zor çünkü. Kutuplaşmanın ortasında öylece kalakaldık ki, “şucu bucu” diyecekler diye ne doğru olana ne yanlış olana hakkını verebiliyoruz.
•
Övülmeyi hakeden bir “öteki”yi adımız çıkacak diye övemez, sövülmeyi haketmiş “bizimki”ne sövemez olduk. Yanlışlar belli ama değişemiyor kabul eden olmadığı için.
Bu tartışma görünümlü “taht kavgaları” ve farklılık görünümlü “ayrıştırma” anlayışı onlarca değeri elimizden alıyor. Benim ise kişisel olarak en çok önemsediğim kendine müslüman diyen birinin kendine, cevresine, ümmetine olanın sorumlulukların ötesinde “evrene ve tüm yaratılmışa” en büyük sorumluluğu olması gereken “adalet” duygusunun kaybı. Allah’ın adaletini ve aşikar olanı kulsal endişelerle ve çelişkilerle saptırırsak geri kalanın ne kadarı bizim “müslüman” olmamıza yetecek endişeliyim.
•
Çünkü müslüman olanın gündeminde “ne için, ne kadar” yorulduğu sandığımızın çok ötesinde yer kaplıyor. Allah için mi yoruldum kendim için mi? Allah için mi konuştum karşımdakine üstün gelmek için mi?
Adalet ve şifa için yorulmuş olmayı diliyorum mesleğimde, fesatla değil ve beni ilgilendiren her şeyde, bunun zaaflı kendime çok zor geldiğini de kabul ediyorum.
Adaleti sağlayacak anlayış ve açık edecek cesaret diliyorum aynı cümlelere inandığım herkese. Hayat koca bir yorgunluk ve doğru şeylere yorulmuş olmayı arzuluyorum.
•
Paylaştıklarımı “hayatımı değiştiren, yön veren klasikleşmiş” bir kitaptan alıntı yapmışım gibi yüksüz bir şekilde al, çünkü öyle. Benim için bu sıfatı hakedecek kitapların en sağlamından cünkü. Sen beğen diye değil ben onayladım, sevdim, benimsedim, seninle paylaşmak istedim diye o kadar. Aslında kendime inandığımı düşündüğüm şeyin ne kadar temiz, basit, uygulanabilir olduğunu ve üstünlük kurma ihtiyacı doğurmadığını hatırlatmak için yazdım. Hiçbir hakikatin sınırlarını bozmadan, kendi gündemini muhafaza ederek huzurla yaşa, gerektiğinde mücadele et, sabret ve öl, o kadar. “Benim”dediğim bir yerde bahsetmemem kendi içime ayıp olurdu.
•
Benim şimdiki zamanımın duası aşağıdaki ayetlerin istikametinde ve anlayışında olmak. Henüz başaramadığım ama başarma ümidimi koruduğum rotam.
•
Bu arada birinin hayatına anlam katan cümleler varsa da onu duymaya kapatmam kulağımı hiçbir zaman bana tamamiyle yanlış gelse bile en azından dinlerim. -Onaylanmak durumu değil ama onaylanmak “beklentisi”muhabbetleri mahveder zaten. -Çünkü böyle tiksindirici bir dönemde yaşam arzusu ve çabası bile yeterince kutsal .
•
Zaten belki de aşağıdaki cümlelerin en güzel yanı hiçbir zaman bir onaylayana muhtaç olmayacak olması.
Zamanın onu ve tamamlayıcılarını her geçen an onaylıyor olması.
Takvim eskidikçe onun tazelenmesi.
•
Öyle cümleler olur ki yazarın “kaygısı” olmaz da “senin anlama kaygın” asıl mevzudur.
•
Yeni yorgunluklara meyletmişken tam, güzel yorgunluklar diliyorum. Yorulduğumuza değsin.
•
Bu adamın kim olduğu, ilişkileri, aynı fikirde olmadığım düşünceleri beni çok ilgilendirmiyor. Tanımıyorum, tanımaya çalışmıyorum. Belki bir gün nefret ederim ,bilmiyorum. Sadece saygıdeğer bir birikimi ve çabası var. Benden çok farklı bir tarzı olmasına rağmen benim de tüm kalbimle inandığım bir şeyi çok güzel ifade etmiş, bir anlayışta yolumuz kesişmiş diye koyuyorum. Düşünceleri dinlerken kıstasımız bu olsun bence.
Yorumlar
Yorum Gönder