Son’a | 18
Sonsuza kadar sürecek(miş)gibi güzel işler yapmak hayalinden sonsuza kadar güzel hatırlanabilecek işler yapmak hayaline evrilinen yerlerindeyim ömrün. Farklı içerikler üretsek de insan olarak, aşamalar üç aşağı beş yukarı aynı gidiyor sanki herkeste.
Ölene kadar, hep ve daimiler azaldı benim için hayatta, yok değiller ama artık çok da değiller. Sonsuz değişkenliği ve faniliği kabullenmeye çalışıyorum. Daimi olacağına inanmaktan vazgeçmedim bazılarının, daimi olması beklentisini üzerimden attım. Bir çiçeğin ömrünü kabullenir gibi süreçlerimin, başarılarımın, mutluluklarımın, motivasyonumun, arkadaşlıklarımın, sahip olduğum her şeyin hatta üzüntümün ömrü olduğunu kabul ediyorum. Ömrü tükenen her şeyin kötü ya da eksik olmadığını görüyorum kalbime döndüğümde, bunu kendi ölümüme ve sonuma yansıtıyorum böylece.
Var olduğu müddetçe güzel olsun her şey, yetmez mi? Bitince de sadece tatlı tatlı özleniyor olsun, acıtmasın, iki yi ki dedirtsin. “Gönüllerde hoş bir seda bırakmak” olsun uğraştığımız. Gönüllerde muhteşem ve kusursuz bir şey değil sadece “hoş” ile ifade edilebilecek bir şey, sadece bu.
Kendi sonumuzun farkındalığı belki mükemmeliyetçi hislerimizin üzerine oturan, bilmiyorum. İnsanın kendi sonunu kabulleniş ya da edemeyiş öyküsü ilgimi çekiyor, (insanın varoluş öyküsü tamamiyle öyle ama), en çok da kendiminki. Çok düşünülmediğinden mi böyledir, evrenselliğinden mi çok olağan geliyor bilmiyorum. Ya da üzerindeki hakimiyet kısıtlılığımızın farkında olduğumuzdan mıdır cevabı bende yok. Ama bence insanın kendi sonunu ve ölümü kabullenmesi fikri fazla küçümseniyor uğraştıklarımızın yanında. Hele ki vedaları sevmeyen bizler için. Yaşayışımızdaki en ufak aksaklıklığa karşı tahammülümüzün azaldığı şu zamanlarda “yaşamıyor olmaya” bakışımız bizi yaşam sürecimizden daha fazla ayıklıyor birbirimizden bazen.
Tüm varlığımızla bir seyler için uğraşıyoruz, bir seyleri varetmek ve bazı seyleri yoketmek için. Hepsinin bir anda biteceğini düşünmek fikri, ya tamamiyle çöküp yasamaktan alıkoyar hale getiriyor bizi ya da kenarımızdan bile geçmiyor çoğu zaman. Ölüme ve yaşanan son’lara dengeli bakabilecek güçte midir insan, kendimden ölçemem bunu, belki kimse kendisine döndüğünde veremeyecek cevabını. Birbirimize bakarak arıyoruz. Bitmek ve ölüm sanki:
“Bildiğin, çok iyi bildiğin bir şeyin
Uzağında kalmak duygusu belki
İyi ya, var
Hani sayıldığını duyar ya pencereler , tıpkı
Hani ardında seni izleyen birisi
Tanımazsın da sezersin birden izlendiğini
Niçin mi
Tam niçin dediğim zaman var.”
Ben dönüp baktığımda kendimi sonlar karşısında henüz zayıf, eksik, korkmuş ve minicik görüyorum. Birkaç yılımı içinde geçirdiğim için bir beton yığınından ayrıldığımda gözümden yaş akınca mesela. Duygulanınca sıklıkla, sinirlenince hep ağlayan biri olarak hem de.. O nedenle bu ağlamalarım olayın sadece duygusallığından mı yoksa bir bitişe sinirlenmek miydi önceleri, diye soruyorum kendime. Bunu söylerken de inanmadım kendime, çünkü ne bir eşya sadece eşyadır, ne bir bina sadece bina, eğer biz öyle olmasını istemediysek.
Bitmiş olan her güzel his, düşünülmesi geçmişte kalan her fikir, “bir zamanlar olan” ve şu anda yok olan herhangi bir şeyin zihnimizde güzelliğini koruyor olması, ölüme ve son’a karşı yaşanan güzel bir hayatın, ölümü de güzel kabullenmeyi beraberinde getireceğini ve bu bağlamda sonsuzluğuna inandığım ruhu bir nebze anlaşılır kılacağını düşünüyorum. Ama bu cümleyi yeterince anlaşılır kılamıyorum :/
Her dakika ölüme odaklı yaşamak buhranı değil ama ne için ve nasıl yaşadığımı gözden geçirmek için hatırlamalıyım gibi geliyor bana. Hatırladığımda güzel hissedeceğim anılarımın zihnimin dilindeki bana özel sembollerini yanımda taşımam hep bu yüzden. Çok kötü hissettiğim bir anda hatırlanan bir anın o durumu toparlayabilmem konusunda ruhuma güç sağlayacağına ben hala ve her şeye rağmen inanıyorum. O halde ben yok olup gittikten sonra neden bu hissi birine yaşatmaya vesile olmayayım ki? Zaman ve enerjimizi en doğru yere yatırma gerekliliği bana kalırsa hep bu nedenle.
Hayatımın bir film şeridi gibi gözümün önünden geçeceğini varsayarsak -ki bunu uzanıp gökyüzüne baktığım her yerde yapabilirim- atladığım yerler ve bir daha görmek istediklerim olacak ,kendi anlamıma kattığım. Ve hayattan bana bahşedilen yeni an’larımı bu doğrultuda yasamak için öncekilere ve en sonra’ya bir dönüp bakmam gerek ara sıra . Unuturum ben. İnsanım.
Güzel süreçler geçirmem gerek şartlar elveriyorsa, sonsuz olmak zorunda değil. Sürdüremeyecek olduğum şeyleri bile imkan varsa, güzel hatırlamalıyım. En başta biricik olan hayatım. Yok etmek istemediğim bazı şeyleri tamamiyle yok etmeyeceğini biliyorum zihnimin. Belki de bunu doğru yönlendirmek bahsettiğim. Şu anda her nerede bulunuyorsam ve geçmişte mekanım neresi olmuş ise sonsuza dek orada kalamayacağımı biliyorum. Orada kaldığım sürecin güzelliğinin, -sürecin değil ama güzelliğin- sürdüğüne sığınmak istiyorum. Güzel değilse de şimdi orada olmadığıma sevinmem gerektiğini düşünüyorum. Yaşadığımız en acı olayda bile doğru yapmış olmak hissi, olayın maddi düzlemi çoktan yok olmuş olsa bile duygu dünyamızda hala vardır ya, ölüm hepsinin toplandığı yer benim gözümden. Olay past perfect ama bendeki sonuç present perfectte kalmış, gibi. :/ Güzel dilimde bunun ifadesi nedir, bilmiyorum, utandım.
Uygulamak zor olsa da ölümü anlamam ve kabullenişim sanırım benim hep bu mantık üzerinden oluyor. Vedalaştığım her şey kendi sonuma bakışımın bir yansıması niteliğinde. Ve ben bunun sınırlarını heybeye attığım, hatırladığımda yüzümü gülümseten, iyi ki dedirtenlerle çizmek istiyorum.. Sadece yaşamakla değil kendime ait ve bir tane olan ölümle de barışık kalabilmek için.
Bu dünyada kalacak, ruhumun sonumu sakince kabullenmesini sağlayacak tek şey bu gibi geliyor bana. Seçimlerimi de hep bu doğrultuda yapmak gereği duyuyorum. Düşününce, bundan daha kıymetli bir iş yok. “Kuş ölür sen uçuşu hatırla” ama hatırla illa ki, gibi biraz ama Füruğ Ferruhzad hüznü yok bende ya da ölümden bahsederken Tezer Özlü hissiyatında da değilim. Şükür. Onun kadar yetenekli değilim ama bir miktar daha umutluyum.
Umudumun tükenmediği ve yaşamaya da yakın olduğum bir anda ve yaşamımı şekillendirme gayretinde olduğum bir zamanda ölüme, olana, bitene, sona dengeli bakmanın yolunu arıyorum. Ve o gün geldiğinde, bir zamanlar var olduğum yerlerde güzel hatırlandığımın hissiyle bitmek istiyorum. Bu güzel bir dua bence. Kalplerde bir hoş seda, bir “rayiha” bırakmış olmak ve dünya için görünürde bitmiş ama içimizde çok kıymetli olan hiçbir şeyi “yok olmuş varlığımızla” incitmemek ve incinmemek. Çünkü demiş ki:
“Çiçek solar ama rayihası ona dokunanların kalbinde hatıra kalır.”
***
“...
Suya yeni indirilmiş bir kayık gibi
akıp geçmişsem, gidip gelmişsem
bir de bu kalır.
ne kalır benden geriye, benden sonrası kalır
asıl bu kalır.
on yerde adım geçse geçmese
dağlardan tepelerden inen bir düzlüktüm, anlaşılır
akıp geçmişsem, gidip gelmişsem
bir de bu kalır.
ne kalır benden geriye, benden sonrası kalır
asıl bu kalır.
on yerde adım geçse geçmese
dağlardan tepelerden inen bir düzlüktüm, anlaşılır
...” diyerek
Yorumlar
Yorum Gönder