Uzun uzadıya düşüncelerim var.
Yazmak için kısa kısa fırsatlarım.
Aklıma gelen bir şeyi toparlayabileyim diye aylarca bekliyorum bu aralar.
Sonra kafama takılanlara ekleniyor bir yenisi, unutuyorum onu.
Kısa kısa not düşeyim artık dedim, sadece kendim için. Dönüp okumak için.
Hasta olmak üzerine düşündüm, üç gün yataktan kalkamazken. Hasta olma durumu ve psikolojisini.
Nil (Karaibrahimgil) bir yazısında diyordu ki "her gün oku. her şeyi oku. ağaç olmak nasıldır, van gogh olmak nasıldır, ikinci dünya savaşı'na katılmış olmak
nasıldır?"
Hasta olmak nasıldır peki? Bunun için okumana gerek de yok üstelik. Sen de sık sık bunu yaşıyorsun. İki gün önce sahip olduğun yetilerini kısa süreli olarak -şükürler olsun ki, kısa- kaybettiğinde ne kadar mahzun ve aciz olduğunu düşündün mü? Bu sana ne hissettiriyor, yokladın mı?
Hastayken tam bir huysuz ve tembel oluyorum. Hasta Meva dünyanın en alıngan insanı.
Hasta Meva kimseye yük olmayayım derken aslında saatte bir yoklanmayı bekliyor.
Hasta Meva kendini tutamazsa sevdiklerine çok trip atıyor.
Hasta Meva telefonu kapatıp dünyayla bağlantısını kesmek istiyor.
Hasta Meva telefonu açtığında merak edilmiş olmak da istiyor.
Hasta Meva güzel olmak derdinde değil.
Hasta Meva'nın tusu kazanmak gibi bir derdi de yok.
Hasta Meva'nın kimin onu beğenip kimin onu beğenmediğiyle ilgili bir endişesi yok.
Hasta Meva kimseye kırgın ya da küs değil, küslükler aklına gelmiyor.
Hasta Meva en sevdiği yiyeceğe bakamıyor onu da istemiyor.
Hasta Meva'nın dünyadaki en ufak bir şeye ilgisi olmuyor.
Hasta Meva'ya o gün en sevdiği müzik güzel gelmiyor.
Hasta Meva'nın bunun gibi bazı saçma davranışları daha var.
Hasta Meva iyileşince iki üç günlük basit bir mide rahatsızlığının bile onu nasıl yerle bir ettiğini görüp, kendi gözünde küçülüyor. Sadece bulantısı geçtiğinde bile dünyalar onun oluyor. Yediği şeyi kusmadığı için, karnı ağrımadığı için şükrediyor. Normal bir günde bunu yapmıyor. Normal bir günde yemek yerken adlığı zevkin peşinde. Bunun bir nimet olduğu aklına bile gelmiyor. Hasta Meva'nın istek ve sevinçlerine bakın, bebek sanki.
Okulda bize saatlerce "sağlık nedir" diye düşündürdüler. Aynı konuyu ikinci kez işleyişimize isyan ettim. Oysa üçüncüsü de geldi. Saatlerce bunun üzerine konuşuyorduk. En son gelen cevaplar "ımmmm... sağlık yürümektir, sağlık koşmaktır" şeklinde oluyordu. Yanlış mı? Hayır, hepsi doğru. zevkle müzik dinleyebilmen bir yönden sağlık. Sağlık bedenin ve ruhun yapmana imkan sunduğu her şey. Hastalık aslında üzerine konuşmak istediğim kavramı karşılamıyor. Zorluk, belki.
Biz sağlık ve hastalık üzerine endişelerden bağımsız olarak ne kadar düşündük? Ben hastalık hastası denecek kadar da evhamlı biri olarak hep "başıma neler gelebileceği" üzerine düşünmüştüm. "Başıma neler gelmediği" üzerine düşünecek vaktim olmadı herhalde (!) Mutsuz olduğumuzda bunları düşünmeliyiz bunlar acınası teselliler değil, gerçek. Şimdi hayattaki zorlukların endişe yerine şükür ile aşılabileceğini kendi içime oturtmaya çalışıyorum. Bu konuda çok hem de çok eksiğim. Düşünsel olarak emin olduğum gerçekleri pratik hayatımın alışkanlıkları haline getirmeye çalışıyorum. Panik olduğunda kontrol kaybı yaşayanlar beni daha iyi anlayacaktır.
Bunları neden yazdığıma gelince, sağlık, hastalık hani o "can" dediğimiz, "canım acıdı, canım çekti, canım istedi, canım yandı" dediğimiz. Biricik can'ımız. Biricik, doğru. Herkes için kıymetli, herkesin zayıflığı, herkesin vazgeçilmezi, acıyınca herkesi bebeğe çeviren, kaybedince insanı hiç yapan. Bi doktorun ilk olarak bunu düşünmesini ve karşısına çıkan hastaya bu gözle bakması gerektiğini düşündüm ben. Bu başka bi zamanın yazısı.
Ben diyorum ki, en ufak bi sebeple çektiğin sıkıntı, başının ağrısı, o dişinin iltihabı, midenin bulantısı, -ki dünyanın en fena hislerinden biridir bence - bunları yaşamanın bir nedeni vardı. Bu yaşadığın bi haksızlık değil, bunlar senin sabrının, iradenin, hayata vereceğin anlamın, kibrinden temizlenmenin, sahip olduklarını sevmenin, annene olan ihtiyacını anlamanın, babana olan güvenini hissetmenin, iyi ki o var demenin , iyi ki midem var demenin, iyi ki koşuyorum demenin, ne güzel görüyorum demenin, hala vaktin olduğunu hissetmenin anahtarı olacak. Bunu bir düşün, sen ne dersin?
Tüm bunların ne önemi mi var, bunlar bizi biz yapacak.
Sıkıntısı olan birine neden anlayışlı olmamız gerektiğimizi göreceğiz.
O "like"ların ne midenin bulantısını ne başının ağrısını geçirmediğini, bir dost kalbin yerini tutamayacağını göreceğiz.
"olmasa da olur"lar huzur verecek.
"canım sıkıldı"lardan utanacağız.
"sağlık olsun", "sağlıklı olsun da"lar anlam kazanacak.
"Bundan iyisi can sağlığı" olacak canımızın sağlığının en önemli olduğunu gerçekten hissedeceğiz.
O eksikliği yüzünden aşağıladığımız kişi var ya yüzüne bakmaya utanacağız.
Merhametimiz canlanacak.
Daha mütevazi olacağız.
Kaybedecek bu kadar şey varken kibre boğulmanın saçmalığını göreceğiz.
Sahip olduklarımızla gösteriş yapmanın komikliğini anlayacağız.
Birinin canına iyi gelmenin ne kadar iyi hissetirdiğini deneyimleyeceğiz.
Sıkıntısı olan birine sırt çevirmemiz zorlaşacak.
Daha güçlü bir vicdanımız ve daha çok sorumluluğumuz olacak.
Yaşama tutunmak için o "can"ın sağlığının yettiğini göreceğiz.
Başka bir "can" içinde aynı durumun geçerli olduğunu bileceğiz.
Bir "can"a kastedildiğinde daha çok üzülerek, bir "can" şifa bulduğunda daha çok sevinerek.
Daha çok hissederek yaşayacağız.
Ve şu günlerde biliyoruz ki herkes bunu başaramayacak.
Bu uğurda da "can"ımız yanacak.
Mücadele edeceğiz.
Buna değer, "can"a değer.
Yazmak için kısa kısa fırsatlarım.
Aklıma gelen bir şeyi toparlayabileyim diye aylarca bekliyorum bu aralar.
Sonra kafama takılanlara ekleniyor bir yenisi, unutuyorum onu.
Kısa kısa not düşeyim artık dedim, sadece kendim için. Dönüp okumak için.
Hasta olmak üzerine düşündüm, üç gün yataktan kalkamazken. Hasta olma durumu ve psikolojisini.
Nil (Karaibrahimgil) bir yazısında diyordu ki "her gün oku. her şeyi oku. ağaç olmak nasıldır, van gogh olmak nasıldır, ikinci dünya savaşı'na katılmış olmak
nasıldır?"
Hasta olmak nasıldır peki? Bunun için okumana gerek de yok üstelik. Sen de sık sık bunu yaşıyorsun. İki gün önce sahip olduğun yetilerini kısa süreli olarak -şükürler olsun ki, kısa- kaybettiğinde ne kadar mahzun ve aciz olduğunu düşündün mü? Bu sana ne hissettiriyor, yokladın mı?
Hastayken tam bir huysuz ve tembel oluyorum. Hasta Meva dünyanın en alıngan insanı.
Hasta Meva kimseye yük olmayayım derken aslında saatte bir yoklanmayı bekliyor.
Hasta Meva kendini tutamazsa sevdiklerine çok trip atıyor.
Hasta Meva telefonu kapatıp dünyayla bağlantısını kesmek istiyor.
Hasta Meva telefonu açtığında merak edilmiş olmak da istiyor.
Hasta Meva güzel olmak derdinde değil.
Hasta Meva'nın tusu kazanmak gibi bir derdi de yok.
Hasta Meva'nın kimin onu beğenip kimin onu beğenmediğiyle ilgili bir endişesi yok.
Hasta Meva kimseye kırgın ya da küs değil, küslükler aklına gelmiyor.
Hasta Meva en sevdiği yiyeceğe bakamıyor onu da istemiyor.
Hasta Meva'nın dünyadaki en ufak bir şeye ilgisi olmuyor.
Hasta Meva'ya o gün en sevdiği müzik güzel gelmiyor.
Hasta Meva'nın bunun gibi bazı saçma davranışları daha var.
Hasta Meva iyileşince iki üç günlük basit bir mide rahatsızlığının bile onu nasıl yerle bir ettiğini görüp, kendi gözünde küçülüyor. Sadece bulantısı geçtiğinde bile dünyalar onun oluyor. Yediği şeyi kusmadığı için, karnı ağrımadığı için şükrediyor. Normal bir günde bunu yapmıyor. Normal bir günde yemek yerken adlığı zevkin peşinde. Bunun bir nimet olduğu aklına bile gelmiyor. Hasta Meva'nın istek ve sevinçlerine bakın, bebek sanki.
Okulda bize saatlerce "sağlık nedir" diye düşündürdüler. Aynı konuyu ikinci kez işleyişimize isyan ettim. Oysa üçüncüsü de geldi. Saatlerce bunun üzerine konuşuyorduk. En son gelen cevaplar "ımmmm... sağlık yürümektir, sağlık koşmaktır" şeklinde oluyordu. Yanlış mı? Hayır, hepsi doğru. zevkle müzik dinleyebilmen bir yönden sağlık. Sağlık bedenin ve ruhun yapmana imkan sunduğu her şey. Hastalık aslında üzerine konuşmak istediğim kavramı karşılamıyor. Zorluk, belki.
Biz sağlık ve hastalık üzerine endişelerden bağımsız olarak ne kadar düşündük? Ben hastalık hastası denecek kadar da evhamlı biri olarak hep "başıma neler gelebileceği" üzerine düşünmüştüm. "Başıma neler gelmediği" üzerine düşünecek vaktim olmadı herhalde (!) Mutsuz olduğumuzda bunları düşünmeliyiz bunlar acınası teselliler değil, gerçek. Şimdi hayattaki zorlukların endişe yerine şükür ile aşılabileceğini kendi içime oturtmaya çalışıyorum. Bu konuda çok hem de çok eksiğim. Düşünsel olarak emin olduğum gerçekleri pratik hayatımın alışkanlıkları haline getirmeye çalışıyorum. Panik olduğunda kontrol kaybı yaşayanlar beni daha iyi anlayacaktır.
Bunları neden yazdığıma gelince, sağlık, hastalık hani o "can" dediğimiz, "canım acıdı, canım çekti, canım istedi, canım yandı" dediğimiz. Biricik can'ımız. Biricik, doğru. Herkes için kıymetli, herkesin zayıflığı, herkesin vazgeçilmezi, acıyınca herkesi bebeğe çeviren, kaybedince insanı hiç yapan. Bi doktorun ilk olarak bunu düşünmesini ve karşısına çıkan hastaya bu gözle bakması gerektiğini düşündüm ben. Bu başka bi zamanın yazısı.
Ben diyorum ki, en ufak bi sebeple çektiğin sıkıntı, başının ağrısı, o dişinin iltihabı, midenin bulantısı, -ki dünyanın en fena hislerinden biridir bence - bunları yaşamanın bir nedeni vardı. Bu yaşadığın bi haksızlık değil, bunlar senin sabrının, iradenin, hayata vereceğin anlamın, kibrinden temizlenmenin, sahip olduklarını sevmenin, annene olan ihtiyacını anlamanın, babana olan güvenini hissetmenin, iyi ki o var demenin , iyi ki midem var demenin, iyi ki koşuyorum demenin, ne güzel görüyorum demenin, hala vaktin olduğunu hissetmenin anahtarı olacak. Bunu bir düşün, sen ne dersin?
Tüm bunların ne önemi mi var, bunlar bizi biz yapacak.
Sıkıntısı olan birine neden anlayışlı olmamız gerektiğimizi göreceğiz.
O "like"ların ne midenin bulantısını ne başının ağrısını geçirmediğini, bir dost kalbin yerini tutamayacağını göreceğiz.
"olmasa da olur"lar huzur verecek.
"canım sıkıldı"lardan utanacağız.
"sağlık olsun", "sağlıklı olsun da"lar anlam kazanacak.
"Bundan iyisi can sağlığı" olacak canımızın sağlığının en önemli olduğunu gerçekten hissedeceğiz.
O eksikliği yüzünden aşağıladığımız kişi var ya yüzüne bakmaya utanacağız.
Merhametimiz canlanacak.
Daha mütevazi olacağız.
Kaybedecek bu kadar şey varken kibre boğulmanın saçmalığını göreceğiz.
Sahip olduklarımızla gösteriş yapmanın komikliğini anlayacağız.
Birinin canına iyi gelmenin ne kadar iyi hissetirdiğini deneyimleyeceğiz.
Sıkıntısı olan birine sırt çevirmemiz zorlaşacak.
Daha güçlü bir vicdanımız ve daha çok sorumluluğumuz olacak.
Yaşama tutunmak için o "can"ın sağlığının yettiğini göreceğiz.
Başka bir "can" içinde aynı durumun geçerli olduğunu bileceğiz.
Bir "can"a kastedildiğinde daha çok üzülerek, bir "can" şifa bulduğunda daha çok sevinerek.
Daha çok hissederek yaşayacağız.
Ve şu günlerde biliyoruz ki herkes bunu başaramayacak.
Bu uğurda da "can"ımız yanacak.
Mücadele edeceğiz.
Buna değer, "can"a değer.
Yorumlar
Yorum Gönder